Zenginlere bir gözdağı

-
Aa
+
a
a
a

The Guardian

16 Eylül 2003Eğer riyakârlık için bir Nobel ödülü olsaydı, bu yıl ödül AB'nin ticaret görüşmelerini yürüten Pascal Lamy'ye verilirdi. Lamy bir hafta önce Guardian'ın ticaret ekinde, Dünya Ticaret Örgütü'nün (DTÖ) " bizi Hobbes'un  kanunsuz dünyasından uzaklaştırdığını, belki sürekli barış sağlamasa bile en azından ticaret ilişkilerinin hukukun üstünlüğü kurallarına tabi olduğu Kant'ın dünyasına yaklaştırdığını" öne sürüyordu.Lamy pazar günü ticaret görüşmelerini katletti. Görüşmeleri Thomas Hobbes'un deyişiyle sanki " her insanın karşısındaki her insanla savaşta"olduğu bir durum gibi ele aldı ve sonuç olarak büyük bir olasılıkla örgütü de mahvetti. Eğer durum buysa, Hobbes'un gözlediği gibi "iki temel erdemini …kaba kuvvet ve sahtekârlığın" oluşturduğu bir ticaret rejimi, olası sonuçlardan biri. Yani filozofun korktuğu gibi ülkeler arasındaki ilişkiler, kuvvetlinin edepsiz ve zorbaca davranarak fakirlerin ömrünün kısalmasını sağladığı duruma geri dönecek. Lamy Meksika'nın Cancun şehrinde yapılan görüşmelerde, fakir ülkelere kabul etmeleri imkânsız bir teklifte bulundu. Yatırım İçin Çok Taraflı Anlaşma (MAİ) denilen kepazeliğin bir "yatırım anlaşması" ile diriltilmesini istedi. Çok Taraflı Anlaşma, şirketlere para kazanmalarının önünde engel oluşturan bütün kanunların ortadan kaldırılması için hükumetleri zorlama olanağı tanıyan ve 1998'de dünya çapında bir isyanla ortadan kaldırılan anlaşma önerisiydi. Fakir ülkeler şirketlere hükumetler üstü bir güç vermenin karşılığında, tam anlamıyla hava alacaklardı. Lamy'nin tarım sübvansiyonları konusunda verdiği taviz, Avrupalı çiftçilere verilen paraları daha karmaşık bir yöntemle ödemeye devam etmekten pek de öteye geçmiyordu. Avrupa'nın sübvansiyon baronları, sağlanan destekler sayesinde yapay bir şekilde ucuzlatılmış tarım ürünlerini fakir ülkelere boca etmeye devam edecekler, o ülkelerdeki çiftçilerin geçim kaynaklarını ellerinden alacaklardı. Tabii Hobbes esas meseleyi biliyordu, "eğer karşı taraftakiler haklarından vazgeçmezlerse… bu taraftan herhangi birinin haklarından vazgeçmesi için ortada neden kalmaz: vazgeçecek olursa av haline gelir". Hobbes'a göre bir anlaşma "hakların karşılıklı  olarak devredilmesidir". Bir adam anlaşmaya "ya vazgeçeceği şeylerin yerine bazı haklar tanınacağını veya bu anlaşmadan çıkarı olacağını düşünürse" girer. Lamy herşeyi talep edip karşılığında hiçbirşey vermeyince, fakir ülkeleri toplantıyı terketmeye zorlamış oldu. Lamy'nin bunu yapma nedeni, şirketleri ve AB çiftçilerini, ister Avrupa vatandaşları, ister diğer ülkeler olsun toplantıya katılan herkese karşı savunmayı bir kamusal görev edinmesiydi. Şimdiye kadar DTÖ'nü idare eden doğa kanunlarına göre zayıf tarafların teslim olup, henüz  çalınmamış son varlıklarını da şirketlere bağışlayacaklarını hayal ediyordu. Tabiat hali öyle gerektirdiği için, fakir ülkelerin saldırganlığa karşı ilk kez topluca harekete geçmeye hazırlandıkları açıkça ortaya çıktığında bile, Lamy görüşlerinde ısrar etti.

Gelişmekte olanlar birleşiyorLamy'nin çok değer verdiği riyakârlık felsefesine bağlılığı üstünde de durmak istiyorum; çünkü  ne yaptıysa bizim adımıza yaptı. Britanya ve diğer Avrupa ülkeleri DTÖ'de doğrudan görüşmelere katılmıyorlar, görüşmeler AB tarafından yürütülüyor. Yani Lamy bizim müzakerecimiz, bizim görüşlerimizi yansıtmak zorunda. Ama büyük şirketlerde çalışmayan ya da bu şirketlere bir şekilde kendini bağlı hissetmeyenler dışında Lamy'nin görüşmelerde takındığı tavrı doğru ve hakça bulan bir Avrupalıya rastlamak çok zor. Lamy'nin pozisyonunun görüşmeleri ve DTÖ'nün kendisini tehlikeye attığını farkeden birçok Avrupa hükumeti, ondan yavaş yavaş uzaklaştı. Birçok kişi için sürpriz oldu ama, bu ülkeler arasında Britanya da vardı. Pascal Lamy büyük şirketlerin çıkarları konusunda takıntılı olan tek güçlü Avrupalı değil. Ama sergilediği davranışlar, Avrokratların (Avrupa bürokratlarının) kontroldan çıktığı yolunda sansasyonel (tabloid) basında yer alan korku hikâyelerinin en dehşetengiz olanlarına uygun düşüyor. Fakat bu adam Avrupa'nın küresel itibarına kalıcı zarar vermekle birlikte, fakir ülkelerin umutlarını yoketmekteyi başaramamış olabilir. Zira, şimdi başka birşey silkinerek uyanmakta. Gelişmekte olan ülkeler yirmi yıldır ilk kez birleşmeye ve yekvücut hareket etmeye başlıyorlar. Bunu daha önce yapamamış olmaları, Soğuk Savaş'ın çürütücü etkilerinin ve güçlü zengin ülkelerin fakirleri rüşvet, şantaj ve kabadayılıkla yola getirip onları ağır şartlarla ticarete zorlama konusunda süregelen becerilerinin bir kanıtı. Ne zaman zayıflar arasında bir dayanışma olasılığı belirse, güçlüler, özellikle ABD, onları bölüp yönetmekte başarılı oldu. Dayanışmayı bozacaklara ayrıcalık sözü verildi, dayanışmayı sürdürenlere karşı yaptırım uygulama tehdidinde bulunuldu. Ama şimdi zenginler kendi güçlerinin kurbanı olmaktalar. Zengin ülkeler DTÖ'ye kurulduğundan beri mümkün olduğunca fazla sayıda ülkeyi üye yapmak için çabalamaktalar. Amaç, gelişmekte olan ülkelerin pazarlarına girmek ve onları kısıtlanmış haklarla ticeret yapmaya zorlamak. Ama zenginler bunu sağlamaya uğraşırlarken fakirler ezici bir sayısal üstünlük elde ettiler. AB ve ABD, Çin'in örgüte katılması için gayret gösterdikleri için daha şimdiden pişmanlık duyuyor olabilir. Çin, bağımsız ülkelerin etrafında biraraya geldikleri, zorbalık ve tehditlerin sökmeyeceği kadar büyük bir kaya parçası oldu. Burada bir çelişki var. Lamy'nin ve (onun kadar olmasa da) ABD'nin öne sürdüğü edepsizce talepler yüzünden, küçük ülkeleri oluşturdukları koalisyondan kopartmak mümkün olmadı. ABD ikna ve tehdit etmek için ne yaparsa yapsın, kaybedecek çok şeyleri olan fakir ülkeler zengin blok tarafından yapılan önerilerin kabul edilmesine yanaşmadılar. Ve onların bu dayanışması başlı başına bir güç haline geldi. Cancun'da fakir ülkeler dünya yüzündeki en güçlü müzakerecilere karşı çözülmeden karşı durdular.Eve dönerken çıkardıkları ders şu: Eğer bu mümkün olabiliyorsa, hemen herşey mümkün. Küresel adalet çağrılarının hayata geçirilebilmesi için dayanışma şarttı. Şimdi bunlar âniden gerçekleşebilir. DTÖ mezara girse bile, eğer bu ülkeler toplu pazarlık güçlerini akıllıca kullanabilirlerse, birarada müzakere etmenin bir yolunu hâlâ bulabilirler. Hatta DTÖ olması gereken şekline, yani demokratik bir kuruma dönüşmüş olarak mezarından çıkarılabilir. Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu artık arkalarına dikkat etseler iyi olur. BM Güvenlik Konseyi anormal gücünü elde tutmakta artık daha da zorlanacak. Dayanıştıkları takdirde fakir ülkeler zenginlere karşı toplu bir tehdit oluşturup, bunu kullanabilecekler. Bunun için bir kaldıraç gücüne ihtiyaçları var. Sahip oldukları kaldıraç, onların borçları. Hepsi bir araya geldiğinde toplam o kadar çok borçları var ki aslında dünya finans sisteminin sahibi de onlar. Şimdiye kadar sadece zenginlerin  kullandıkları gücü onlar da elde edebilirler. Birleşip borçlarının ödememe tehdidinde bulunabilir, ödemede bulunmak için taviz koparabilirler.İşte bu nedenle, daha kötü bir dünya olması için kör bir inatla savaşan "müzakerecimiz" Pascal Lamy, yanlışlıkla daha iyi bir dünya yaratmış olabilir.* Bu yazı George Monbiot'nun dünya ticareti konusundaki yazı dizisinin son bölümüdür. 

Çeviren: İnci Ötügen

A threat to the rich